Page 132 - SİNCAN TARİH VE KÜLTÜR ATLASI
P. 132
kılıçlarını alırlar. Alâaddin Keykubad’ın, çavuşları vasıtasıyla Komutan
Mübarizeddîn İsa’yı geri çağırması üzerine, çarpışma yenen ve yenilen
belli olmadan sona erer. İzzeddin Keykâvus kendi adına dövüşen Emir-i
Candar Necmeddin Behramşâh’ı başarılı mücadelesinden dolayı hilatler-
le ödüllendirir. Onun makamını ve rütbesini yükseltir.
Ankara Kalesi’ne lağım atılamadığı için yani tünel kazılarak barutla
patlatılamadığından çarpışmalar, Keykâvus’un Konya’dan getirdiği man-
cınıkların kaleyi ara sıra dövmesiyle devam eder. Ankara Kalesi sarp bir
tepe üzerinde bulunduğundan muhasara yoluyla alınmasının çok güç
olduğunu bilen İzzeddin Keykâvus, dışarıdan gelecek yardımları önleye-
rek kendiliğinden teslim olmasını istiyordu. Muhasara uzayınca İzzeddin
Keykâvus, kışı geçirmek üzere şehrin önünde “Sultan Meydanı”nda (gü-
nümüzde Melike Hatun Camii’nin bulunduğu saha binalar ve barakalar
inşa ettirir. Sultan, bu binaları karargâh olarak kullanmak, kale düşünce
de vakıflarla işleyen bir medrese hâline getirmek istiyordu.
Sultan İzzeddin Keykavus, bütün kışı ordusuyla şehrin önünde inşa et-
tirdiği bina ve barakalarda geçirir. Şehrin devamlı muhasara altında kaldı-
ğını gören ve dışarıdan hiçbir yardım alamayan Alâaddin Keykûbâd, Halep
Eyyûbî hükümdarı Melik Zahir’e başvurarak kardeşi ile arasında arabulucu
olmasını ister. Melik Zahir, Şeyh Takiyüddîn Ali b. Ebu Bekir el-Herevî’yi elçi
olarak Sultan İzzeddin Keykâvus’a gönderir. Kale’nin alınmasında kararlı
olan Sultan, Eyyûbî elçisinin anlaşma teklifini iç işlerine karışmak saya-
rak şiddetle reddeder. Diğer taraftan Alâaddin Keykûbâd’ın Papa nezdinde
ümitsizce destek ve yardım arama tesebbüsleri de sonuçsuz kalır.
1212 yılının ilkbaharında başlayan muhasara, 1213 yılının ilkbaha-
rına kadar devam eder. Kale halkı arasında sıkıntı baş gösterir. Sonuna
kadar direnmek azminde olan Alâaddin Keykûbâd, toplanıp teslim olma
kararı alan şehrin ileri gelenlerinin müracaatına uymak zorunda kalır.
Kardeşi Sultan İzzeddin Keykâvus’a gönderdigi elçi vasıtasıyla kendinin
ve kale halkının canına dokunulmamak, şehirde müsaderede bulunma-
mak şartıyla teslim olacağını bildirir. Esaret hayatından yeni dönmüş ve
sürgün vaktinde her iki kardeşe atabeylik yapan, fakat o sırada İzzeddin
Keykâvus’un yanında bulunan Seyfeddin Ayaba, taraflar arasında ara-
buluculuk yapar. Sultan İzzeddin Keykavus, Melik Alâeddin Keykubad’ın
ileri sürdüğü şartları kabul eder. Uç beylerinden Hüsameddin Çoban ve
Seyfeddin Kızıl [Kızıl Bey], komutan Seyfeddin Ayaba, Pervane Celâleddin
Kayser’in hazır bulunduğu toplantıda bir ahidnâme yapılarak kaleden ge-
len elçilere verilir. Bundan sonra da Seyfeddin Ayaba’nın nezâretinde ka-
lenin teslim işleri başlar. Önce saltanat sancağı kalenin burcuna çekilir.
Şehrin sarayından alınan Alâeddin Keykûbâd, bir evde gözaltına alınır.
Birkaç gün sonra da Sultan İzzeddin Keykâvus, şehre girer.
116