Page 249 - SİNCAN TARİH VE KÜLTÜR ATLASI
P. 249

11. EVLİYA ÇELEBİ SEYAHATNÂMESİ’NDE
                             İSTANOS VE ERKEKSU (1648)





                      Ünlü seyyahımız Evliya Çelebi, akrabası ve Erzurum Beylerbeyi olan
                  Defterdârzâde Mehmed Paşa’nın müezzini ve muhasibi (sohbet arkada-
                  şı) olarak maiyetinde görev yaparken, 1647 yılının Aralık ayında Paşası
                  görevden alınır ve Kars Beylerbeyliği’ne atanır. Bu azil üzerine Defterdâr-
                  zâde Mehmed Paşa, Kars’a gitmeyerek, çetin kış şartlarında 15 Aralık 1647
                  (18 Zilkade 1057) günü İstanbul’a dönmek için maiyetiyle birlikte Erzu-
                  rum’dan ayrılır.


                      Evliya Çelebi, paşası ve maiyetiyle birlikte Erzurum, Erzincan, Gire-
                  sun, Tokat, Samsun, Amasya, Kastamonu ve Çorum toprağından Kalecik
                  üzerinden 1648 yılında Hüseyingazi Tepesi zirve düzlüğünde bulunan
                  Seyyid Hüseyin Gazi Tekkesi’ni ziyaret ederler. Buradan ayrılarak Çubuk
                  Ovası, Yaban Ovası ve Şorba kazâlarını dolaşark geri Seyyid Hüseyin Gazi
                  Türbesine gelirler.

                      1058 Rebiulâhir’inin başında (25 Nisan 1648) yine Hüseyin Gazi Kö-
                      yü’ne geldik. Böyle birer ikişer kere konuk olduğumuz köyler gayet çok-
                      tur. Ama bu mahalde açıkça hatırıma bu beyt gelince türbesinin duva-
                      rının yüzüne küstahane yazıldı. Müfred:

                         Gelip ettik du’â ile niyazı
                         Bize himmet ede Hüseyin Gazi
                         Allah sırrını aziz etsin.

                      Evliya Çelebi, Seyyid Hüseyin Gazi Türbesi’ni ziyaret ettikten sonra
                  bazı  köylerden  geçerek  üç  saat  sonra  Defterdarzâde  Mehmed  Paşa’nın
                  maiyetiyle birlikte Ankara şehir merkezine gelmişlerdir. Ankara Kalesi’ni
                  anlatırken şu ifadeleri kullanır:
                      Bir katmerli beyaz gül yaprağı gibi kat kat sur, fethedilmesi zor, hendek-
                      li bir hisardır ki hakkında şairler şehrengîzlerinde övmüşlerdir. Beyt:

                         Ra’eynâ kalete’d-dünyâ cemî’an
                         Ve lâkin mâ ra’eynâ misle hazâ

                      (Dünya kalesinin tamamını gördük, fakat böyle bir şey görmedik) diye
                      tarihçilerce övülmüştür.
                                                                                                   233
   244   245   246   247   248   249   250   251   252   253   254